6 Nisan 2010 Salı

Rum Kalenin Sosyal Yaşantısı


XVI. yüzyılda dört mahalleden meydana gelen şehir, bir yanı Fırat, iki tarafı Merzuman çayının derin vadisiyle çevrili, yarımada gibi ileri çıkmış bir dağ parçası üzerinde yer alan kalenin batısında yer almaktadır. XVI. yüzyıl vakıf kayıtlarına göre, şehrin merkezinde Ulu Cami (Cami-i Kebir) yer almaktadır. XIV. yüzyıldan beri hizmet veren bir medrese bulunmaktadır. Medreseye vakfedilen dükkanların varlığından bir de çarşının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

XVII. yüzyılda burayı ziyaret eden Evliya Çelebi, cami, han, hamam ve muhtasar bir çarşının varlığına şahit olmuştur. Kaleye doğru giderken kayalara oyulmuş evler, şehirde yerleşmenin çok eski olduğunu göstermektedir. Çok yumuşak olan kayalar, havayla temas edince sertleşmektedir. İnsanların bu kaya evlerle, her yıl yaşanan depremlere karşı tedbir aldıkları manzarasını vermektedir. Dik kayalar üzerinde beyazımtrak taşlardan yapılmış mazgallar ve burçlarla donatılmış surlarla çevrili bir kalesi vardır. Arka tarafındaki tepe ile olan bağlantısı derin hendeklerle kesilmiştir. Kale içinde yer alan evlere giden biricik yol birbiri ardı sıra altı kale kapısı ile kesilmektedir.
XIX. yüzyıl başlarında kale içinde 40 ev sağlam kalmış, geri kalanlar ise moloz yığını haline gelmiştir. Bu evlerin tamamı bir tebeşiri oyarcasına işlenmiş kayalardan oluşmaktadır. XIX. yüzyılda kaza merkezinin Halfeti'ye taşınması üzerine şehir nüfusu dağılmış, yerinde Kasaba adıyla anılan bir köy kalmıştır. Eski haritalarda "Eski Rumkale" adıyla anılan Kasaba köyü, yukarısında yer alan kayaların düşerek zarar vermesi üzerine iki kilometre kuzeyine taşınmıştır. Tamamen terkedilmiş olan Rumkale şehri, yeni haritalarda "Kasaba (Eski)" ibâresi ile gösterilmektedir. Bugün Gaziantep iline bağlı Yavuzeli ilçesinin sınırları dahilinde yer almaktadır.
1838 yılında Rumkale'yi ziyaret etmiş olan Mareşal von Moltke, eski Roma surlarının kalıntılarını dolaştığını, derin ve sarp vadi içinde akmakta olan Fırat nehrinin gümüş bir şerit gibi ayaklar altında uzandığını; bir zamanlar İskender, Kurus (Pers Kralı), Ksenefon (İ.Ö. 427' de doğmuş Yunan filozofu) Sezar ve Julian'ın (Roma İmparatorları) ay ışığında bu nehri atlarının sırtlarında geçtiğini yazar. Eskiden Fırat nehri üzerinde bir köprü bulunduğunu, Romalıların burada, hemen hemen hiç yolu bulunmayan bir bölgede koloni kurmalarının sebebinin bu olabileceğini belirtir.

Rumkale'de kayanın nerede bittiği ve insan eserinin nerede başladığını kestirmenin güç olduğunu, kaya duvarlarının üzerinde beyazımsı taştan 60 ayak yükseldiğinde mazgallar, burçlar ve kulelerle donatılmış surlar bulunduğunu, altı kale kapısının olduğunu söyler. Oldukça yakın zamanlarda Ermeni papazlarının merkezlerinden biri olmuş kalede muhteşem bir manastır kurduklarını, Roma kartalları kısmen kazınmış büyük sütunların yerlerde yattığını, evlerinin kısmen veya tümüyle kayadan olduğunu anlatır.

Kazanın nüfusunu 20. yy başlarında Kürtler ve Türkler, köylerin ise Ermeniler ve Yezidiler oluşturmaktaydı. Kazanın başlıca ürünleri arpa, buğday, darı, nohut, fıstık, üzüm, incir, nar, ceviz, zeytin, zeytinyağı, yayık ve nefis sade yağdı. Efamiye adıyla tanınmış bu kazanın eskiden mamur ve önemli bir yer olduğu anlaşılır. (Anonim). Kazanın her yerinde önemli harabeler görülür. Rumkale eski zamanlarda Kale-i Zerrin (Altın kale ) adıyla ünlüydü. 20 yy başlarında Rumkale kazasında 11.831'i kadın ve 12.351'i erkek olmak üzere 24.182 Müslüman, 295'i kadın ve 274'ü erkek olmak üzere 569 Ermeni'nin yaşadığı anlaşılır. (Anonim )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder